Turkish-English vs German (601-787)

 0    195 flashcards    hansmahone
mp3 indir Baskı oynamak kendini kontrol et
 
soru cevap
Benim hayatıma niye bu kadar karışıyorsun?
öğrenmeye başla
warum mischst du dich so in mein Leben ein?
Eh işte
öğrenmeye başla
Es geht so
I'm used to it, Ben alıştım.
öğrenmeye başla
ich bin es gewohnt
Gözlerin yollarda kaldı
öğrenmeye başla
Deine Augen haben mich gesucht
Ne işin var burda?
öğrenmeye başla
Was suchst du hier?
to agree
öğrenmeye başla
einverstanden sein
to depend/ Bu bize bağlı
öğrenmeye başla
abhängen/ Das hangt von uns ab
Onun bir çocuğu var ikincisine hamile
öğrenmeye başla
Sie hat ein Kind und ist schwanger mit dem Zweiten
İyiki geldin
öğrenmeye başla
Schön, dass du gekommen bist.
Ben o işi hallettim
öğrenmeye başla
Das habe ich geklart.
Er yada geç karanlıklar biter, gündüz olur.
öğrenmeye başla
Früher oder spater ist es nicht mehr Dunkel, sondern Tag.
Korkma. Ben senin yanındayım.
öğrenmeye başla
Hab keine Angst. Ich bin bei dir
kusurumuza bakma! Forgive us! Bizi affet
öğrenmeye başla
verzieh dich uns!
uzaklaşmak
öğrenmeye başla
sich entfernen
This is the first time I have moved so far from the studio, Stüdyodan ilk defa bu kadar uzaklaşıyorum.
öğrenmeye başla
das ist das erste mal, dass ich mich so weit vom Studio entferne
Ben hallederim.
öğrenmeye başla
Ich erledige es
Ölüm bana gelmeden ben on koşarım.
öğrenmeye başla
bevor der Tod zu mir kommt, renne ich ihm entgegen
Ölmeden önce ne yapmak isterdin?
öğrenmeye başla
Was würdest du gerne machen, bevor du stirbst?
to let someone know
öğrenmeye başla
Bescheid sagen (informal)/ Bescheid geben (formal)
I'll let you know later
öğrenmeye başla
Kommst du morgen zu meiner Party? Ich sag dir spater Bescheid
No one told him (No one let him know)
öğrenmeye başla
Kommt Peter zur Besprechung? Nein, Keiner hat ihm Bescheid gesagt.
I'll let you know. He 'll let me know.
öğrenmeye başla
Ich sage dir Bescheid. Er sagt mir Bescheid.
to know what's going on/ Do you know about the salary raise
öğrenmeye başla
Bescheid wissen + über/ WeiBt du über die Lohnerhöhung Bescheid.
I know about the accident/ I know about it
öğrenmeye başla
Ich weiB über den Unfall Bescheid./ Ich weiB darüber Bescheid
to be notified, informed/ I'll find out-be informed next week.
öğrenmeye başla
Bescheid bekommen/ Ich bekomme nachste Woche Bescheid
Boka battık. Çok kötü bir durumla karşıkarşıya olduğumuzda kullanılıyor
öğrenmeye başla
Wir sitzen ganz schön in der ScheiBe!
Para sıçamam, Paramı sıçıyorum!
öğrenmeye başla
Ich kann doch kein Geld scheiBen!
Bok gibi hissediyorum
öğrenmeye başla
Ich fühle mich scheiBe!
Sıçıp batırdın! Çok kötü bir şey yaptığımızda söylenir
öğrenmeye başla
du hast scheiße gebaut!
vites kolu/1.,2.,3. vites/ geri vites/
öğrenmeye başla
die Schaltung/ erste, zweite, dritte... gang/ der Rückwartsgang/
hız göstergesi/ yakıt göstergesi
öğrenmeye başla
die Geschwindigkeitsanzeige/ die Tankanzeige
dikiz aynası/ arka koltuklar
öğrenmeye başla
der Rückspiegel/ die Rücksitzbank
çamurluk/ tampon/ kaput
öğrenmeye başla
der Kotflügel/ der stoßfänger/ die motorhaube
tekerlek/ jant/
öğrenmeye başla
der Reifen/ die Felge/
yakıt deposu kapağı/ koltuk
öğrenmeye başla
der Tankdeckel/ der Autositz
yabancılardan çekinmek, utanmak
öğrenmeye başla
fremdschämen
to arrange an informal meeting, buluşma planlamak
öğrenmeye başla
verabreden
I arranged to meet someone
öğrenmeye başla
Ich bin verabredet
unlucky person/ lucky person
öğrenmeye başla
der Pechvogel/ der Glückspilz
bad idea, kötü fikir
öğrenmeye başla
die Schnapsidee
to spend, harcamak/ Çok para harcıyorum, I spend too much money
öğrenmeye başla
ausgeben/ Ich gebe zu viel Geld aus.
to save/ I have to save money/ I have to save money because I want to fly to Thailand next year.
öğrenmeye başla
sparen/ Ich muss Geld sparen/ Ich muss Geld sparen weil ich nachstes Jahr nach Thailand fliegen möchte
Spending money is fun.
öğrenmeye başla
Geld ausgeben macht SpaB
to pay cash/ I am paying cash/ Can I pay cash?
öğrenmeye başla
bar zahlen/ Ich zahle bar/ Kann ich bar zahlen?
Cash is king (deyim), nakit paranın önemini vurgularken kullanılır
öğrenmeye başla
Nur Bares ist Wahres
the transfer/ I will pay by bank transfer.
öğrenmeye başla
die überweisung/ Ich zahle per Überweisung
tomorrow, I am transferin the money to you.
öğrenmeye başla
Morgen überweise ich dir das Geld.
I got my cell phone bill.
öğrenmeye başla
Ich habe meine Handyrechnung bekommen
Para dünyayı yönetir
öğrenmeye başla
Geld regiert die Welt
O çok para kazanıyor. Aşırı para kazanılan durumda kullanılır
öğrenmeye başla
Er verdient ein Schweinegeld
Bir şeyin çok ucuz olduğunu vurgulamak için söylenir. It costs close to nothing
öğrenmeye başla
Das kriegste für'n Appel und 'n Ei= Das bekommen Sie für einen Apfel und ein Ei.
Time is money. Vakit nakittir
öğrenmeye başla
Zeit ist Geld
Excuse me, Could you tell me where the bathroom is?/ Could you tell me where I can find the bathroom
öğrenmeye başla
Entschuldigung. Könnten Sie mir sagen, wo die Toilette ist?/ Könnten Sie mir sagen, wo ich die Toilette finde?
I have to go to the bathroom
öğrenmeye başla
Ich muss mal zur toilette gehen=Ich muss mal zur Toilette
Please excuse me. I have to go to the bathroom (resmi, zbs. toplantılarda)
öğrenmeye başla
Entschuldigen Sie mich bitte. Ich muss die Toilette aufsuchen
Could I use your bathroom?/ Where is your bathroom?(informal)
öğrenmeye başla
Dürfte ich bei Ihnen die toilette benutzen?(formal)/ Wo ist denn bei dir die toilette?
public bathroom
öğrenmeye başla
die öffentlichen Toiletten
Is there a public bathroom anywhere here?
öğrenmeye başla
Gibt's hier irgendwo öffentliche toiletten?
O tuvalette
öğrenmeye başla
Er ist auf Toilette
tuvalet (halk dilinde, samimi ortamda)/ Where is the bathroom?/ I have to go to th bathroom
öğrenmeye başla
Das Klo/ Wo ist denn das Klo?/ Ich muss mal aufs Klo.
Orada kimse yok (deyim)
öğrenmeye başla
Kein Schwein war da (deyim)
Bana bir Allahın kulu yardım etmedi
öğrenmeye başla
Kein Schwein hat mir geholfen. (deyim)
Hava buzzz gibi, dondurcu soğuk (deyim)
öğrenmeye başla
Es ist schweinekalt
/I should do some exercise again. But first, I have to overcome my weaker self
öğrenmeye başla
der Schweinehund/ Ich sollte mal wieder Sport machen. Aber erst muss ich meinen inneren Schweinehund überwinden
to postpone, ertelemek
öğrenmeye başla
verlegen
Can you let me know as soon as possible if you are coming to Zurich with us?
öğrenmeye başla
Kannst du mir so bald wie möglich Bescheid sagen, ob du mit uns nach Zürich kommst?
uğramak, drop on sb, stop by sb's house
öğrenmeye başla
bei jdm vorbeikommen
holen gidip almak, alıp getirmek anlamında kullanılır, bier yerden bierşey almak, bir şey satın almak, to fetch & bekommen ise to receive, bir yere gitmeden bir şey almak gibi, bir email, bir hediye vs.
öğrenmeye başla
holen & bekommen
taking sth and bringing it to someone else, yanında getirmek, yanında götürmek & taking sth with you and then back with you, yanına almak, yanında bulundurmak
öğrenmeye başla
mitbringen & mitnehmen
Can you bring a beer? / It's raining. I have to take an umbrella with me
öğrenmeye başla
Kannst du einen Bier mitbringen?/ Es regnet. Ich muss einen Regenschirm mitnehmen.
I am taking a picture of the building. / I took a picture of the building/ I'm taking a picture of the building.
öğrenmeye başla
Ich fotografiere das Gebaude / Ich habe das Gebaude fotografiert/ Ich mache vom Gebaude ein Foto
to take a picture/ I'm taking a picture of you
öğrenmeye başla
ein Foto machen von + Dat = fotografieren + Akk./ Ich mache von dir ein Foto
Can you take a picture of me?
öğrenmeye başla
Können Sie ein Foto von mir machen?
I took a lot of pictures on the weekend.
öğrenmeye başla
Ich habe am wochenende viele Fotos gemacht
to take off/ I took a day off
öğrenmeye başla
frei nehmen + refleksive. Dat./ Ich habe mir einen Tag freigenommen.
to be on vacation/ In June, we are going to be on vacation
öğrenmeye başla
Urlaub machen/ Im Juni machen wir Urlaub
clothing
öğrenmeye başla
Die Kleidung = die Klamotten = die Anziehsachen =
to wear / I am wearing socks
öğrenmeye başla
Tragen= anhaben/ Ich habe Socken an
to put on / to get dressed, giyinmek/ Giyiniyorum
öğrenmeye başla
(sich) anziehen (Akk.): Ich ziehe mich an
to change clothing / I’m taking off my jacket
öğrenmeye başla
Ausziehen// Ich ziehe meine Jacke aus
to change clothing / üstümü değiştiriyorum
öğrenmeye başla
Sich umziehen (Akk.): / Ich ziehe mich um
to fit / This sweater fits me
öğrenmeye başla
Passen (Dat.): / Dieser Pullover passt mir
to match, uymak, gitmek/ This sweater doesn’t go with this t-shirt
öğrenmeye başla
Passen+zu+Dat./ Dieser Pullover passt nicht zu diesem T-
to süit someone, to look good on someone/ This jacket looks good on you/ Küpelerim yakışmış mı?
öğrenmeye başla
Stehen (Dat)./ Diese jacke steht dir gut/ Stehen mir diese Ohrringe?(
to happen/ What happened?/ how should that happen? Bu nasıl olabilir?
öğrenmeye başla
"Was ist passiert? / Wie soll das passieren? Bu nasıl olabilir?
to happen/ What happened?/ how should that happen? Bu nasıl olabilir?
öğrenmeye başla
geschehen/ Was ist geschehen?/ wie soll das geschehen?
affetmek, to forgive./ Günahların affedildi
öğrenmeye başla
vergeben/ Deine Sünden sind Dir vergeben
Vaktin var mı? Hiç vaktim yok
öğrenmeye başla
Hast du Zeit? Ich habe keine Zeit
Do you have a moment?
öğrenmeye başla
Haben Sie mal kurz Zeit?
the whole time, / He was on the phone the whole time.
öğrenmeye başla
die ganze Zeit/ Er hat die ganze Zeit telefoniert
to spend time/ On the weekend, I'm spending time with my children
öğrenmeye başla
Zeit verbringen/ Am Wochenende verbringe ich Zeit mit meinen Kindern
on time/ I hope he's gonna be on time
öğrenmeye başla
rechtzeitig/ Ich hoffe, dass er rechtzeitig kommt
to take time/ The integration of refugees take a lot of time/ I need more time, to reach my goals
öğrenmeye başla
Zeit brauchen/ Die Integration von Flüchtlingeln braucht viel Zeit/ Ich brauche mehr Zeit, um meine Zeile zu erreichen
to turn back time/ I wish I could turn back time
öğrenmeye başla
die Zeit zurückdrehen/ Ich wünschte, ich könnte die Zeit zurückdrehen
full-time, part-time/ I work full-time
öğrenmeye başla
Vollzeit- Teizeit / Ich arbeite Vollzeit
to be trouble with time, zaman açısından problem olmak, to be pressed for time/ We are pressed for time. We have to hurry
öğrenmeye başla
in Zeitnot sein/ Wir sind in Zeitnot. Wir müssen uns beeilen
time-consuming/ This project is very time-consuming
öğrenmeye başla
zeitaufwendig/ Dieses Projekt ist sehr zeitaufwendig
time-killing/ I think that meetings are time-killing
öğrenmeye başla
zeitraubend/ Ich finde, dass Besprechungen zeitraubend sind
to manage one's time/ You have to manage your time well.
öğrenmeye başla
sich die Zeit einteilen (Dat.)/ Du musst dir die Zeit gut einteilen= Du musst deine Zeit gut einteilen
currently, at the moment/ Currently, he is not in a good mood.
öğrenmeye başla
zurzeit/ Zurzeit ist er nicht gut drauf
to waste time/ He is wasting my time
öğrenmeye başla
Zeit verschwenden/ Er verschwendet meine Zeit
long time/ He hasn't gotten in touch with me for a long time
öğrenmeye başla
lange Zeit/ Er hat sich lange Zeit nicht bei mir gemeldet
Time flies, Zaman su gibi akıyor
öğrenmeye başla
Die Zeit vergeht wie im Flug
When you are at my place, time flies. Benim yanımdayken zaman su gibi akıyor (zaman çabucak geçiyor, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum)
öğrenmeye başla
Wenn du bei mir ist, vergeht die Zeit wie im Flug
zaman zaman /zaman zaman birbirimizi görebiliyoruz
öğrenmeye başla
ab und zu / wir können uns ab und zu sehen
It rained for hours
öğrenmeye başla
Es hat stundenlang geregnet
I've been waiting for hours
öğrenmeye başla
Ich warte seit Stunden
Benim için birkaç dakikanız var mı?
öğrenmeye başla
Hatten Sie ein paar Minuten Zeit für mich?
Her 15 dk. da bir otobüs geçer
öğrenmeye başla
Alle fünfzehn Minuten fahrt ein Bus
Muhtemelen birkaç dk gecikeceğim
öğrenmeye başla
Ich komme wahrscheinlich ein paar Minuten zu spat
I'll be back in a couple of minutes. Birkaç dk geleceğim, Birkaç dk orada olacağım
öğrenmeye başla
Ich bin ein paar Minuten wieder da.
to doubt, tereddüt etmek, ikilem yaşamak/ I never doubted it for a second.
öğrenmeye başla
zweifeln/ Ich habe keine Sekunde daran gezweifelt
to hesitate, tereddüt etmek, çekinmek, duraksamak/ He hesitated for a couple of seconds. Birkaç saniye tereddüt etti.
öğrenmeye başla
zögern/ Er hat ein paar Sekunden gezögert
He is in love/ He is in love with her/ I'm in love with him
öğrenmeye başla
Er ist verliebt/ Er ist in sie verliebt/ Ich bin in ihn verliebt
to be engaged, nişanlı olmak/ nişanlanmak / I am engaged/ He got engaged to her
öğrenmeye başla
verlobt sein/ sich verloben/ Ich bin verlobt/ Er hat sich mit ihr verlobt
to marry, evlenmek/ I married him/ to be married, evli olmak/ They've been married for 6 years
öğrenmeye başla
heiraten/Ich habe ihn geheiratet/ verheiratet sein/ Sie sind seit sechs Jahren verheiratet
to get sparated from someone, birisinden ayrılmak/He got separated from her
öğrenmeye başla
sich von jemandem trennen/ Er hat sich von ihr getrennt
to get divorced/ He got divorced/ He got divorced from her / To be divorced, dul olmak/ Biz boşanığız, duluz/
öğrenmeye başla
sich scheiden lassen/ Er hat sich scheiden lassen/ Er hat sich von ihr scheiden lassen/ geschieden sein/ Wir uns geschieden
She is divorced from him
öğrenmeye başla
Sie ist von ihm geschieden
They've been divorced for three years
öğrenmeye başla
Sie sind seit drei Jahren geschieden
desire, arzu/ I don't-feel like going to the movies, Sinemaya gitmek istiyorum
öğrenmeye başla
die Lust/ Ich habe keine-Lust, ins Kino zu gehen
Do you feel like going to the movies with me?/ I don't feel like cleaning up.
öğrenmeye başla
Hast du Lust, mit mir ins Kino zu gehen/ Ich habe keine Lust aufzuraumen
I'm up for Pizza= I feel like to eat Pizza
öğrenmeye başla
Lust haben auf + Akk. / Ich habe Lust auf Pizza
Canım hiçbirşey istemiyor
öğrenmeye başla
Ich habe auf nichts Lust.
real, really/ Really?
öğrenmeye başla
echt/ Echt?
I am really hungry/ You really work a lot/ I'm really shocked/ That was really amazing!
öğrenmeye başla
Ich habe echt Hunger/ Du arbeitest echt viel./ Ich bin echt schockiert / Das war echt der Hammer!
You should really stop smoking
öğrenmeye başla
Du solltest echt aufhören zu rauchen
That's real leather. That's why the bag is so expensive
öğrenmeye başla
Das ist echtes Leder. Deswegen ist die Tasche so teuer
That was a real challenge
öğrenmeye başla
Das war eine echte Herausforderung
to extend, uzatmak/ My contract was extended
öğrenmeye başla
verlängern/ Mein Vertrag wurde verlangert
kaçırmak/I missed the Bus/ I missed the meeting
öğrenmeye başla
verpassen/ Ich habe den Bus verpasst./ Ich habe die Besprechung verpasst
to get lost while walking, yürürken-dolaşırken kaybolmak/ He got lost in the forest
öğrenmeye başla
sich verlaufen/ Er hat sich im Wald verlaufen
to get lost while driving/ I got lost while driving in Berlin
öğrenmeye başla
sich verfahren/ Ich habe mich in Berlin verfahren
to change
öğrenmeye başla
sich verändern
to improve
öğrenmeye başla
verbessern
to try/ I have to try to speak more slowly
öğrenmeye başla
versuchen/ Ich muss versuchen, langsamer su zprechen
to forbid/ The mother forbid her daughter to eat chocolate before dinner.
öğrenmeye başla
verbieten/ Die Mutter hat ihrer Tochter verboten vor dem abendessen Schokolade zu essen
to forget/ I forgot his phone number
öğrenmeye başla
vergessen/ Ich habe seine Telefonnummer vergessen
to connect, bağlamak (telefonda birini bağlamak)/ Can you please put me through to Mr. Schmidt?/ I cannot connect my iPad to the PC
öğrenmeye başla
verbinden/ Können Sie mich bitte mit Herrn Schmidt verbinden?/ Ich kann mein iPad nicht mit dem PC verbinden.
I cannot connect to the internet.
öğrenmeye başla
Ich kann mich nicht mit dem Internet verbinden
görüşmek/ Yarın patronu ile maaş hakkında görüşecek
öğrenmeye başla
verhandeln/ Er verhandelt morgen mit seinem Chef über sein Gehalt
takip etmek, kovalamak/ Polisler katili kovalıyor
öğrenmeye başla
verfolgen/ Die Polizei verfolgt den Verbrecher
to have sth, to have sth available/ He has extensive experience in project management.
öğrenmeye başla
verfügen+über/ Er verfügt über langjahrige Erfahrung i Projektmanagement.
to trust someone/ I don't trust her
öğrenmeye başla
vertrauen/ Ich vertraue ihr nicht
to use
öğrenmeye başla
verwenden/
karışmak, to swap by accident/ My suitcase was swapped by accident at the airport
öğrenmeye başla
vertauschen/ Mein Koffer wurde am Flughafen vertauscht.
to prescribe/ The doctor prescribed me antibiotics.
öğrenmeye başla
verschreiben/ Der Arzt hat mir ein Antibiotikum verschrieben
to give up sth, to do without sth., bırakmak, vazgeçmek, sevdiği birşeyi yapmamak, feragat etmek/ Forthree weeks, I've given up on sweets/ Can't you resist smoking for once? Biraz sigara içmeden durabilir misin?
öğrenmeye başla
verzichten+auf/ Ich verzichte seit drei Wochen auf SüBigkeiten/ Kannst du nicht mal aufs Rauchen verzichten?
to act, to behave/ Dün komik davrandı
öğrenmeye başla
sich verhalten/ Gestern hat er sich komisch verhalten
to say goodby, uğurlamak/ I said good-bye to him yesterday
öğrenmeye başla
sich verabschieden/ Ich habe mich gestern von ihm verabschiedet.
evaluation, değerlendirme
öğrenmeye başla
auswertung
detailed, detaylı
öğrenmeye başla
ausführliche
late/ later/ It is too late/ He came home very late
öğrenmeye başla
spät/ später/ Es ist zu spät/ Er ist sehr spät nach Hause gekommen
You are late/ You will be late
öğrenmeye başla
Du bist zu spät/ Du kommst zu spät
Acele et, aksi halde-yoksa geç kalırsın-kalacaksın
öğrenmeye başla
Beeil dich, sonst kommst du zu spät!
to be late, geç kalmak/ Thomas could be a few minutes late. Thomas birkaç dk geç kalabilir
öğrenmeye başla
sich verspäten/ Thomas könnte sich einige Minuten verspaten
I assume he'll be late/ Sanırım o geç kalacak
öğrenmeye başla
Ich nehme an, er wird sich verspaten
I have to make an appointment/ I have to arrange an appointment
öğrenmeye başla
Ich muss einen Termin machen/ Ich muss einen Termin vereinbaren
I have a doctor's appointment
öğrenmeye başla
Ich habe einen Termin beim Arzt= Ich habe einen Arzttermin
I have to cancel my appointment, Randevumu iptal etmek zorundayım
öğrenmeye başla
Ich muss meinen Termin absagen
I have to postpone my appointment, Randevumu ertelemek zorundayım
öğrenmeye başla
Ich muss meinen Termin verschieben
I have another appointment. Başka bir randevum var
öğrenmeye başla
Ich habe noch einen anderen Termin
Bayan Schmidten randevu almak istiyorum/ Oğlum için randevu almak istiyorum
öğrenmeye başla
Ich hätte gern einen Termin bei Frau Schmidt/ Ich hätte gern einen Termin für meinen Sohn
Cuma günü için-gününe randevu almak istiyorum/ Bugün için boş randevunuz var mı?
öğrenmeye başla
Ich hätte gern einen Termin für Freitag/ Haben Sie heute noch einen Termin frei?
I am responsible/ I am responsible for that/ That's your responsibility
öğrenmeye başla
Ich bin verantwortlich/ Ich bin dafür verantwortlich/ Das ist deine Verantwortung=Das liegt in Ihrer Verantwortung
That's my job/ That is your job
öğrenmeye başla
Das ist meine Aufgabe/ Das ist Ihre Aufgabe
Ben müzikden sorumluyum/ What are you responsible for?
öğrenmeye başla
Ich bin für die Musik verantwortlich/ Wofür bist du verantwortlich?
What for...?
öğrenmeye başla
Wofür.......?
Who is responsible?/ Who is responsible for that?
öğrenmeye başla
Wer ist verantwortlich? Wer ist dafür verantwortlich/zuständig?=Wer trägt dafür die verantwortung
Bütün sorumluluğu alıyorum-üstleniyorum
öğrenmeye başla
Ich übernehme die volle verantwortung
I am not responsible for that. Bundan ben sorumlu değilim.
öğrenmeye başla
Dafür bin ich nicht verantwortlich-zuständig.
I feel reponsible. Kendimi sorumlu hissediyorum
öğrenmeye başla
Ich fühle mich verantwortlich.
Bundan kısmen sorumluyuz
öğrenmeye başla
Dafür sind wir teilweise verantwortlich
Bunun için Seni suçluyorum-sorumlu tutuyorum.
öğrenmeye başla
Ich mache Sie dafür verantwortlich
I'm not ready yet/ We are not home yet/ Henüz doymadım
öğrenmeye başla
Ich bin noch nicht bereit/ Wir sind noch nicht zu Hause/ Ich bin noch nicht satt
it's not over yet/ Henüz bitmedi
öğrenmeye başla
es ist noch nicht vorbei
Peter henüz benimle bağlantı kurmadı. Peter has not contacted-gotten in touch with me yet
öğrenmeye başla
Peter hat sich noch nicht bei mir gemeldet
Hasn't he decided yet?/ He hasn't decided yet./He hasn't made a decision yet.
öğrenmeye başla
Hat er sich noch nicht entschieden?/ Er hat sich noch nicht entschieden/ Er hat noch keine Entscheidung getroffen.
It's still not working.
öğrenmeye başla
Es funktioniert immer noch nicht.
Are you guys still not home?
öğrenmeye başla
Seid ihr immer noch nicht zu Hause?
I don't have kids yet.
öğrenmeye başla
Ich habe noch keine Kinder.
He hasn't answered me yet
öğrenmeye başla
Er hat mir noch nicht geantwortet.
to gain experience
öğrenmeye başla
Erfahrungen sammeln
I haven't received an email from him yet.
öğrenmeye başla
Ich habe noch keine E-mail von ihm bekommen
not yet (fiiller için)/ not yet (isimler için)
öğrenmeye başla
noch nicht... verben / noch kein... namen
nothing yet, anything/ I haven't cooked anything yet/ Have you still not eaten anything?
öğrenmeye başla
noch nichts/ Ich habe noch nichts gekocht/ Hast du immer noch nichts gegessen?
We haven't bought anything yet.
öğrenmeye başla
Wir haben noch nichts gekauft.
Haven't you prepared anything yet?
öğrenmeye başla
Haben Sie noch nichts vorbereitet?
direksiyon / el freni/
öğrenmeye başla
das Lenkrad / die Handbremse
ön far/ yan ayna/ ön cam/
öğrenmeye başla
der Scheinwerfer/ der AuBenspiegel/ die windschutzscheibe/
fren/ debriyaj/
öğrenmeye başla
die Bremse/ die Kupplung/
dörtlü lamba düğmesi/ sinyal düğmesi/ torpido gözü/
öğrenmeye başla
die warnblinkanlage/ der blinker/ das Handschuhfach/
emniyet kemeri/ araba anahtarı/
öğrenmeye başla
der Anschnallgurt/ der Autoschlüssel/
arka cam/ arka far/ bagaj/
öğrenmeye başla
die Heckscheibe/ das Rücklicht/ der Kofferraum/
tekerlek kapağı/ kapı kolu
öğrenmeye başla
die radkappe/ der Türgriff

Yorum yapmak için giriş yapmalısınız.